29 Temmuz 2013 Pazartesi

07/2011 Myojo - Yamada Ryosuke


Çocukken hem bedenen hem de kişilik olarak çok güçlüydüm. Bir tartışma ya da kavga olsa şüphesiz kazanan ben olurdum. O zamanlar sanırım anaokulunun başlarındaydım. Sınıftakilerle kocaman maket bir ev yapmıştık, hala hatırlıyorum da çatısına çıkabilen tek kişi bendim. Üstelik çocuklar için olan slot makineleri oyunlarında da çok iyiydim (gülüyor). Küçükken, sık sık annemle oyun merkezine giderdim ve o zamanlar 2000'den fazla oyun kartı kazanmıştım. Ve belki de ilk aşk deneyimimi o zamanlar kazanmıştım. Çok şirindi ve sanırım anaokulunun en popüleriydi. Ona direkt itirafta bulundum: “ Senden hoşlanıyorum! ” Ama hiçbir şey söylemedi, hislerimi ona iletmekte başarılı olduğumu düşünüyorum. Çünkü genellikle birinden hoşlandığım zaman kendisine direkt itiraf edeceğim diye düşünürdüm. Olaydan sonra sanırım kız annesiyle konuşmuş, annesi annemle konuşmak için eve geldi. O gün hava çok güzeldi, annem aniden beni çağırdı ve “Ryosuke, ___'ya itiraf ettiğin doğru mu?” dedi. Çok utanmıştım, kaçıp bir yere saklandım (gülüyor).

Bir zamanlar karar verdiğim bir şeyi sürüklenmeden bir gün bitireceğim.

3. sınıftayken futbol oynamaya başlamıştım. Çünkü arkadaşım takımın kaptanıydı ve benden istediği için oyunun küçük bir kısmında yer aldım. Bundan sonra ilgimi çekmeye başladı ve anneme futbol kulübüne katılabilir miyim diye sormaya gittim. İlkokul 5'e geldiğim zaman J Ligi çocuk takımına kabul edildim. O zamanlar tek hayalim ileride futbolcu olmaktı. Sık sık arkadaşımdan: “Sanırım şu kız senden hoşlanıyor.” gibi laflar duyardım. Şimdi geriye dönüp bakıyorumda o zamanlar çok popülermişim (gülüyor). Takıma kabul edilmemin yarı yılında, haberim olmadan annem ve ablam Johnny Jimusho'ya başvuru formumu göndermiş ve evimize kabul formu gelmişti. Çok kızmıştım “ Ölsem bile gitmem!! ” dedim ama annem “Git, ben sana sınırlı sayıdaki Dünya Kupası rozetinden alacağım.” dedi, bu yüzden bende seçmelere gittim. Ama seçmelere tek başıma tramvayla gittim, çok korktuğum için yol boyunca ağladım. Seçmelere katıldığım zaman, aklım tamamıyla futbol ile dolu olmasına rağmen dansın muhteşem bir şey olduğunu hisettim. Çünkü o zamana dek karar verdiğim bir şeyin asla sonunu getiremedim.

En iyimi yapmaya devam edersem, kesinlikle bir gün birisi beni fark edecek.

Jr.ken 2007 yılları en meşgul olduğum zamanlardı. Yalnızca “Tantei Gakuen Q” dizisinde oynamıyor KAT-TUN'un konser turunda da yer alıyordum. Ayrıca Jr. konserin de de. Ve Hey! Say! 7 olarak CD'miz piyasaya çıkmıştı. O zamanlar ki her küçük detayı hatırlamıyorum çünkü aşırı meşguldüm, ama o zaman... Eğer o zamanları sorarsan tek söyleyebileceğim sıkı çalışan, meşgul bir arı olduğum. Sabah erkenden personelle birlikte çalışıyordum ve personel 2 saat mola verdiğinde ben jr. konserindeydim. Ve ondan sonra dizi çekimine katılıp, günün sonunda da Music Station'da performansa katılıyordum... Böyle bir iş günü benim için çok normal. İlk başlarda: “Eğer böyle çalışmaya devam edersem çok uzun süre dayanamam.” diye düşünüyordum. Ama sonunda yarı yoldan vaz geçmedim. Böylece birçok deneyim kazanarak zorluklara karşı kolaylıkla pes etmeyen biri oldum. Şimdi devamlı iki katı çalışsaydım daha iyi olurdum. Artık işimi seviyorum, işteyken açıkça kendimi daha olgun görüyorum. Misal; dansta ustalaşırsam kesinlikle bir gün beni birisi fark edecek, o zaman sahne de daha fazla görünme şansım olacak ve dizilerde daha fazla oynayacağım. Övgü alınca daha çok şevklenenen tiplerdenim. Bu yüzden her an bir şansım olursa, eğer biri beni överse işimi bitirmek için en iyimi yapacağım. En iyilerini yapıp hala arzuladıklarını elde edemeyenlere bir mesaj iletmek istiyorum. Sadece başarısızlığı ve zorlukların üstesinden gelmek zorunda olduğunu düşünme. Çünkü her zaman başarıyı elde etmek için, yaptığından daha fazlasını yapmalısın. Bu yüzden daima kendine ileriye bakmayı söyle ve her gün en iyini yap. Böyle daha iyi olur, çünkü bir gün gayretini birisi görür.

JUMP ile tanışmanın mükemmel bir şey olduğunu yürekten düşünüyorum.

Hey! Say! JUMP grubuna seçildiğim zaman çok şaşırdım. Açıkçası, işimi sahneye çıkmak istediğim için yapmadım. Senpaimin arkasında arka dansçı olmayı sevdiğim için. Ve benim için sonsuza dek böyle kalmak sorun değildi. Bu yüzden asla CD çıkarmayı düşünmedim. Sahneye çıkmadan önce tüm üyeler “Ultra Music Power” ın şarkı ve dans provasında bir araya geldi. O zaman: “Yeni bir jr. grubu olmalı.” diye düşündüm ama bu üyelerle sahneye çıkacağımı duyduğum zaman ilk... şaşırdım. Yabu-kun ve Hikaru-kun senpaimdi bu yüzden onlarla el sıkışırken gergindim. Sonra “Acaba iyi şeyler yapabilecek miyim?” diye düşündüm. Ama aynı zamanda üyelerle sahneye çıkacağım için de mutluydum. Birçok kez mikrofon tuttuğum zamanlar oldu bu yüzden sahneye çıkacağım üyelerle olduğundan daha fazla deneyime sahibim, kendimi güvende hissettim. Şimdi senpai-kouhai ya da yaşıt olduğuna bakmaksızın herkes resmi olmadan konuşabiliyor ve ne hissettiğini rahatlıkla ifade edebiliyor. Gerçekten üyeler arasında bir bağ oluştu. Düşünüyorum da, bu ekibin bir parçası olmak şimdiye kadar ki en iyi şey.

NYC üyesi olarak söyleyebileceğim bir şeyler var.

Geçen yıl, NYC'nin bir üyesi olarak çıkış yapmaya karar verdiğim zaman aklıma ilk gelen şey “Olamaz!!” oldu. Üyelere baktığım zaman, grubun lideri benmişim gibi hissettim ve kuşkusuz bu bende bir baskı oluşturdu. O zamanlar NYC ile çıkacağımı JUMP üyelerine nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum, benim için çok zor zamanlardı. NYC'den ya da herhangi bir şeyden nefret etmiyordum ama NYC'nin lideri ya da öyle bir şeyi olmaktan her zaman nefret ettim. Nasıl hissettiğim ile ilgili Yabu-kun'la konuştum: “ Bu konuyu ne kadar çok düşündüğün önemli değil sadece yap, bunu başarabilirsin. Bence en başından en iyini yapmaya çalışmalısın, bu sadece ilk adım olabilir, eğer bunu başaramazsan başka bir fırsatın olmaz.” dedi. Bu sözler çözüme ulaşmamda çok yardımcı oldu. Sohbetten sonra düşüncem değişti: “Eğer böyle üzülmeye devam edersem grup zarar görür. İstiyorum ya da istemiyorum, bu yapmam gereken bir şey, sanırım denemem gerek!” diye düşündüm. NYC'nin her bir üyesinin çok güçlü ve dürüst bir kişiliğinin olmasını iyi bir şey olarak düşündüm. Ben karar verdiğini yapan biriyim, Chinen; katılığı yenecek esnek taraf, Yuma ise; esen bir rüzgar gibi. Grup olduğumuz zaman, Chinen ve Yuma sadece kendi kişisel şeylerini düşünüyorlardı ama son günlerde herkesin grubu düşündüğünü hissediyorum. Önceden öyle olsa bile, hoşlandığım birçok şeyi yaptığımı düşünüyorum ama şimdi sonunda herkesin bir grup olduğunu düşünüyorum. Şimdiden NYC gerçek bir grup oldu. Grup iş ruhumuz ve gençliğimiz ile Japonya'yı güçlendiren biri olmak istiyoruz.


 2 yaşındayken, bu saç stili annemin fikriydi. Çünkü 3 çocuktan tek erkektim, birde üstümde sarı saçı denedi.


 5. sınıftayken. J Ligi çocuk takımına kabul edildiğim gün formamla resim çektirmiştim.


 Bu haftaki sayıda Chinen çocukluk fotoğrafını getirdi. JUMP üyeleri fotoğraflara bakarken hepsi överek: “Çok şirin~~” dedi. Özellikle Yama-chan, Chinen'in 10 aylık olduğu bir fotoğrafı işaret ederek, benden rica etti: “Bu Myojo'da yer alabilir!” dedi ve tabii ki ricasını geri çevirmedik ve yayınladık. Birlikte herkes Chinen'in çocukluk resimlerine baktı, Yama ve Yuma'nın değerli fotoğraflarına da. Onlar Chinen'in şirinliğine karşı kaybetmedi. Sonunda onlarla çocuklukları ile ilgili sohbet edip, fotoğraflarını görme fırsatım oldu.

Çeviri: Landis

2 yorum:

  1. yamada san seni çokkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
    seviyorum

    YanıtlaSil
  2. ayrica sari sac sana cok yakisiyorrrrrrrrrrrrrrrrrrrr ♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡

    YanıtlaSil